EŞCİNSELLİK TERCİH DEĞİL KİMLİKTİR/BAŞÖRTÜLÜ LEZBİYEN

" Ahmet Koyuncu romanın­da başörtülü Sinem'in yaşadığı acıları ve çaresizliği anlatıyor.
Lezbiyenlik, Sinem'in seçimi değildi kuşkusuz. Ama o, suç­luluk duyduğu eşcinsel dürtüsü­nü yenmek için çok mücadele verdi.
Dine yöneldi: Başörtüsü giydi. Namaza başladı. Bir ta­rikatın ev toplantılarına katıldı. Her gece Allah'a yalvardı…
Evlendi. Çocuk sahibi oldu…
Komşu kızı Ayşegül ile ya­şadığı gizli cinsel ilişki­si kocası Emrah tarafından öğrenilince hap içerek intihar etti. Kurtarıldı…
“Nazar” denildi; evde büyü arandı.
Mahalle değiştirildi.
Psikiyatriste gidildi. Dok­torun “eşcinselik hastalık değildir” demesi eşi Emrah'ı öfkelendirdi. “Kutsal kitabı­mızın lanetlediği nasıl hastalık olmaz” dedi. Bir daha psikiyat­riste gidilmedi…
Çok geçmedi:
Sinem içine düştüğü suçlu­luk girdabından kurtulamadı. Tüm yaşadıklarından kendini sorumlu tuttu. Ve…
2011 yılının soğuk bir mart günü evlerinin balko­nundan ölüme atladı! Daha yirmili yaşlarındaydı…
Psikiyatrist Ahmet Koyuncu diyor ki:
“Bu kitap homofobi ile mü­cadele için yazılmış, gerçek­leri anlatan hayat öyküsüdür. Bu kitabı Anadolu'nun köyle­rinde ve varoşlarda eşcinsel dürtülerini gizlice yaşayan, içine gömmeye çalışan, ken­dini heteroseksüel hayata zorlayan ve acı çeken yüz binlerce kadına adıyorum.” Soner Yalçın Odatv /başörtülü lezbien
" Erkek ve kadın beynindeki en önemli farklılıkları kabaca şöyle sıralamak mümkün:
  • Corpus callosum: İki beyin yarısını birbirine bağlayan kalın bir sinir hücresi uzantıları demeti olan corpus callosum, kadınlarda erkeklere göre daha büyüktür. Bu da iki beyin yarısı arasındaki bağlantıların kadınlarda daha yoğun olmasına neden olur.
  • Amigdala: Beynimizin korku, stres ve alarm bölgesi olan amigdala ile ilgili raporlar karmaşık sonuçlar verse de, kadınla erkek arasında farklı olduğuna dair çok işaretler var. Sağ ve sol amigdalanın erkek ve kadında farklı çalıştığını, genel olarak duygusal değerlendirmede kadınlarda daha aktif olduğunu biliyoruz.
  • Hippokampus: Beynimizin hafıza oluşturma, navigasyon ve duygularla ilgili bir bölümü olan hippokampus, kadınla erkek arasında ciddi fark gösteren bölgelerden birisi. Bu bölgenin farklı işlemesine bağlı olarak mesela erkeklerde hafif stres altında öğrenme artarken, kadınlarda tam tersine azalıyor. Ayrıca erkeklerde ve kadınlarda baskın hippokampuslar da farklı. Erkekte sol taraf baskınken, kadında sağ hippokampus daha baskın olarka faaliyete geçiyor. Ayrıca yeni sinir hücrelerinin en fazla üretildiği yer olan hippokampus, bu açıdan erkeklerde daha aktif.
  • Frontal lob: Ön beynimiz bir çok işlevsel alana ayrılıyor ve işlevleri henüz açık değil. Fakat buranın bazı bölümleri kadın ve erkeklerde farklı organize olmuş görünüyor. Mesela sosyal ve duygusal öğrenme süreçlerinde öneml olan ventromedila prefrontal korteks (VMPFC) erkeklerde sağ, kadınlarda ise sol tarafta daha aktif. Orbitofrontal kortesk gibi bazı özel alanlara alınan hasarlar erkeklerde önemli işlev kayıplarına neden olurken kadınlarda pek belirgin soruna yol açmayabiliyor.
  • Anterior singulat korteks: Davranışları kontrol etme ve karar verme bölgelerinden birisi olan ACC bölgesinde erkeklerde daha az sinirsel doku var ve bu da erkeklerin biraz daha agresif davranmalarının altında yatan nedenlerden birisi olarak yorumlanıyor.
    Beyin kabuğu: Kadınlar, bir çok işlevsel beyin bölgesi açısınan erkeklerden daha fazla beyin kabuğuna, yahut “gri maddeye” sahipler. Fakat buradaki toplam hücre sayısı erkeklerde daha fazla.
  • Beyaz madde: Beyinde uzak alanları birbirine bağlayan sinir hücresi uzantılarından oluşan beyaz madde de bazı bölgelerde kadınlarda daha kalın.
  • Hipotalamus: Beynimizin otonom sinir sistemi ve hormon sisteminin en üst kontrol merkezi olan hipotalamusta cinsiyetler arasında farklılık gösterdiği bilinen bir çok bölge var. Bunlardan en temel olanları:
    • Beynimizdeki biyolojik saat merkezi olan suprakiazmatik çekirdek, erkeklerde kadınlara göre iki kat daha büyük (Swaab, 2014)
    • Ön hipotalamustaki INAH3 (interstisyel çekirdek; cinsiyetler arası dimorfik çekirdek-Sexually Dimorphic Nucleus – SDN), her yaş gurubundaki erkeklerde kadınlara göre belirgin oranda daha büyük (Allen ve ark., 1989).

Eşcinsellik neden oluyor?

Önce bir mini sözlük:

Heteroseksüel (heterosexual): Karşı cinse normal cinsel veya romantik istek duyan kişi
Eşcinsel/Homoseksüel (homosexual): Kendi görünen biyolojik cinsiyetine sahip bireylere cinsel veya romantik arzu duyan kişi.
Biseksüel (bisexual): Her iki cinsiyete karşı da cinsel yahut romantik ilgi duyan kişi.
Transseksüel (transsexual): Dışsal cinsiyetiyle barışamayan ve genelde tıbbi müdahale ile karşı cinsiyetin cinsel özelliklerine geçiş yapan kişi.
Gey (gay): Eşcinsel kişi (erkek veya kadın).
Lezbiyen (lesbian): Kadın eşcinsel
Öncelikle temel sonucu bir paylaşayım: Eşcinsel bireylerin beyni, dıştan görünen cinsiyetlerini taşıyan hemcinslerden büyük oranda farklı. Anne karnında meydana gelen ve gelişen bir çok yapı, eşcinsel bireylerde, hemcinslerinden çok karşı cinsin beyin yapısına daha fazla benzerlik gösteriyor.
Eşcinsel bireylerle heteroseksüel bireyler arasında bazı beyin farklarını kısaca şöyle özetlemek mümkün:
  • Suprakiazmatik çekirdek (SCN), eşcinsel erkeklerde, heteroseksüel erkeklere göre daha büyük (Swaab, 2014). Bu bulgu, SCN çekirdeğinin eşcinsellere özel bir yapı değişikliği olduğunu düşündürüyor.
  • INAH-3 çekirdeği eşcinsel erkeklerde, kadın ve erkek boyutlarının arasında bir boyuta sahip (LeVay, 1991).
  • Hipotalamusun hemen üzerinde yer alan ve sağ ile sol şakak loblarını içten birbirine bağlayan bağlantı da eşcinsel erkeklerde belirgin olarak daha büyük (Swaab, 2014).
    Eşcinsel erkeklerin corpus callosum bağlantısı, kadınlarda olduğu gibi, heteroseksüel erkeklerden daha büyük (Swaab, 2014).
Sadece yapısal değil, işlevsel farklılıklar da var. İşlevsel farklılıklar beynin belli uyaranlara nasıl tepki verdiği ölçüldüğünde ortaya çıkan farklılıklardır. İşlevsel farklılıklardan bazı önemlileri şunlar:
  • Erkeklerden elde edilen cinsel feromonlar (koku habercileri) heteroseksüel kadınlarda ve eşcinsel erkeklerde hipotalamus faaliyetine neden oluyor. Fakat bu faaliyet heteroseksüel erkeklerde görülmüyor (Swaab, 2014).
  • Heteroseksüel kadınlarda ve eşcinsel erkeklerde, heteroseksüel erkeklere ve lezbiyenlere göre amigdala ile diğer beyin bölgeleri arasında daha fazla bağlantı var (Swaab, 2014).
  • Heteroseksüel erkeklerde ve lezbiyenlerde, bir kadın yüzü fotoğrafı gösterildiğinde talamus ve prefrontal kortekste çok daha yoğun faaliyet oluşuyor. Eşcinsel erkeklerde be heteroseksüel kadınlarda ise benzer aktivite erkek yüz fotoğrafları gösterildiğinde ortaya çıkıyor (Swaab, 2014).
Bunlar belli başlı olarak ortaya konmuş farklılıklardan bazıları. Eşcinsel ve heteroseksüel bireylerin bu işlevsel ve yapısal farklılıkları genel olarak ele alındığında ortaya ilginç ve sade bir manzara çıkıyor: Eşcinsel erkeklerle heteroseksüel kadınların ve eşcinsel kadınlarla heteroseksüel erkeklerin beyin özellikleri birbirlerine benziyor. Yani dış cinsiyeti ne olursa olsun, eşcinsel bir birey, doğuştan karşı cinsin beyinsel özelliklerine sahip olarak doğuyor.
Bahsedilen yapıların tamamı anne karnında hamileliğin ikinci yarısında teşekkül eden ve gelişimleri tamamen anne karnındaki süreçlerle ilgili olan yapılardır. Ayrıca bahsedilen beyin yapılarının tamamı bilinçsiz çalışan, hormon sistemlerini ve iradesiz otonom işlevlerimizi kontrol eden iç yönetim sistemlerine aittir. Bunlardaki değişikliklerin yetişme sırasındaki çevresel şartlara bağlı olmadığı açıkça biliniyor. Yani burada sadece bir kısmı sayılan deneysel ve gözlemsel bulgular, cinsel yönelimin, en azından bu şekilde beyin yapısına sahip olan insanlarda bir seçenek olmadığını açıkça gösteriyor. Eşcinsellik ve transseksüellik durumları, buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, bahsettiğimiz biyolojik yapının doğal bir sonucu aslında…
Çocukların eşcinsel olma ihtimalini artıran bazı çevresel faktörler de var. Bunlardan bazıları:
  • Hamilelikte düşükleri önlemek amaçlı sentetik östrojen alınması
  • Hamilelik döneminde nikotin ve amfetamin alınması
  • Birden fazla büyük erkek kardeşi olan erkek çocuklarda, annenin önceki erkek bebeklerine karşı geliştirdiği bağışıklık tepkimeleri, sonraki erkek çocuklarda cinsel işlevlerin değişmesine neden olabiliyor (Swaab, 2014).
Burada önemli bir noktayı vurgulamakta yarar var. Genellikle eşcinsel eğilimlerin yetişme çağında karşılaşılan çevreyle veya yetiştirilme biçimiyle ilgili olduğuna dair yaygın bir inanış vardır; fakat bunu destekleyecek herhangi bir bilimsel kanıt veya gözlem yok. Örneğin eşcinsel çiftlerin büyüttükleri çocuklarda artan bir eşcinsellik oranı görülmüyor. Genel olarak bakıldığında eşcinselliğin bir “yaşam tarzı seçimi, tercihi” olarak görülebilmesi pek mümkün değil.
https://www.sinancanan.net/cinsel_islevler_beyin_escinsellik/

"Başörtülü lezbiyen" makalesini ilk okuduğumda içim acımıştı,gencecik bir kız seçimi olmayan bir durumdan dolayı intihar etmek zorunda kalmıştı.

Bu konuyu çok önemsiyorum zira ülkemizde eşcinsellik hala hastalık,sapkınlık olarak görülüyor. Eşcinsel olduğunuzu anladığınız an aynı zamanda bir kara deliğe düştüğünüz an. Ne kimseye söyleyebilir ne de özgürce kimliğinizi yaşayabilirsiniz. Ünlü ve zengin olmadıkça tabiiki.
Eşcinsellik anlık bir heves değildir arkadaşlar tamamen kendi cinsinden hoşlanma ve karşı cins ile ilişki fikrinden bile tiksinmedir. Sadece kendi cinsinizi hayal ve arzu edersiniz sizi bu tahrik eder. Bir gay için bir kadın bedeni mobilyadan farksızdır aynı şekilde bir lezbiyen için de.

Eğer Sinem kızımız bir çıkış yolu bulamadıysa bu toplumun ve çevresinin cehaletinden kaynaklıdır.

Tekrar ediyorum eşcinsellik bir tercih değildir bir kimliktir.Eşcinsel olduğunuzu anladıysanız yapacağınız ilk şey bunu kabul etmek bu çok önemli. sonra da kimliğinizi özgürce yaşayabileceğiniz bir ekonomik özgürlüğe ve ortama ulaşmanız. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÇOCUKLUKTA OYNANAN EVCİLİK VE DOKTORCULUK

ÇOK YOĞUN HAZ VEREN ÜÇ MASTÜRBASYON TEKNİĞİ

MUTSUZ EV OROSPULARI